0 min read

Published: September 13, 2025

Share
TR
ai-generated
short-story
gemini

Uyanış, bir yok oluştu. Gözlerini açtığında, dokunduğu ilk şey, sonsuz bir hiçliğin, her şeyi emen kadifemsi karanlığıydı. Ne bir ses, ne bir gölge, ne de bir koku vardı. Sadece derin, sıkışık bir sessizlik. Zamanın katılaşıp havaya karıştığı, uzayın soluduğu o ağır, yoğun boşluk. Bir bedenin varlığını bile unuttuğu bir andı bu. Bedeni, bir bilinçaltı komutla, yatağın soğuk ve eski dokusundan sıyrıldı. Ayakları, tozlu, buz gibi ahşap zemine değdi. Kuru yaprakların ezilişi gibi çıtırtılı bir ses çıktı.

Parmak uçları duvarın pütürlü, soğuk yüzeyinde gezindi. Her dokunuş, boşluğa fırlatılmış birer yankı gibiydi. Kendi bedeninin bile yabancısıydı. Elleri, duvarı takip ederek, anlamsız bir arayışla ilerledi. Sonunda parmakları plastik bir düğmeye dokundu. Tıpkı bir anahtar deliğini bulmuş gibi, o minik çıkıntıyı çevirdi ve bir vızıltı, sonra bir titreme duyuldu. Lambadan sarkan solgun bir ampul, odanın ortasına hasta bir ışık sızdırdı. Loş ışık, havada asılı kalmış toz zerreciklerini yakaladı. Adeta binlerce küçük yıldız, yavaş bir dansla havada süzülüyordu. Toz, bir nevi maddenin ruhu gibiydi; zamanın kendisinden ayrılıp odanın sessizliğinde donmuş parçacıkları. Işık duvarlarda lekeler, gölgeler, biçimsiz yansımalar yarattı. Kapıya doğru yürüdü, soğuk metal tokmağa uzandı ve çevirmeye çalıştı. Tokmak kilitliydi. Döndü ama kapı açılmadı. Ne bir endişe ne de bir umutsuzluk hissetti. Sadece fiziksel bir sınır, varoluşun bir kısıtlamasıydı bu.

Ortadaki eski, ahşap masaya doğru döndü. Işık, masanın yıpranmış, kabarmış yüzeyini aydınlatıyordu. Orada, kenarları bükülmüş, sayfaları sararmış, çizgili bir defter duruyordu. Defter, zamanın kendisinden bir kesit gibiydi. Parmakları tereddütle defterin kapağına dokundu. Açtı. Sayfalar, iç içe geçmiş, birbirini boğan, harflerle doluydu. Yazılar düzensizdi; çizgilere uymayan harfler, eksik noktalamalar, üst üste binmiş kelimeler. Kelimeler, boğuk bir fısıltı gibiydi, bir sırrı saklıyordu.

İlk sayfaları çevirdikçe bir rüya defteri olduğunu anladı. Defter, bir çocuğun hayal gücünden fırlamış, akıl dışı anları kaydediyordu. “Gökyüzü maviydi ama deniz yoktu, bulutlar ayaklarımın altında süzülüyordu.” “Küçük bir bahçede tek başıma koşuyordum, çiçekler fısıldıyor, ben anlamıyordum.” “Evimin çatısında uyandım, rüzgar sesi yoktu, sadece kendi nefesim vardı.”

Her sayfa, çocukluk ruhunun neşesini ve huzursuzluğunu taşıyordu. Fakat sayfalar ilerledikçe, yazılar seyrekleşiyor, mürekkep soluyordu. Son birkaç sayfada yazılar tamamen silinmiş, sayfalar bembeyaz ve parlaktı. Deftere baktıkça, odanın loş ışığı bir anda güçlenmeye başladı. Titrek ampul, sanki birdenbire bütün gücüyle yanmış gibiydi. Loşluk yok oldu, odanın her köşesi aydınlandı. Toz zerrecikleri, birer pırlanta gibi parlıyordu. Her şey netleşti, keskinleşti.

Masada duran kalemi eline aldı. Son rüyasını yazmak için bir arzu duydu. Bu rüya, şimdiki anından ibaretti. Deftere doğru eğildi ve yazdı: “Karanlık bir odada uyandım.” Noktaladığı anda bir vızıltı duydu. Yazdığı cümle, mürekkep kurumadan akmaya, silinmeye başladı. Kağıt, onu reddediyordu. Defterin bembeyaz sayfaları, onun gerçeğini kabul etmiyordu.

Tekrar denedi. Kalemini kağıda bastırdı ve titrek bir sesle okudu: “Ayaklarım soğuk zemine değiyordu.” Noktayı koyduğu an, kağıdın yüzeyinde oluşan o küçük nokta bile yok oldu. Boşluğa düşen bir damla gibiydi. Odayı aydınlatan o keskin ışık, her silinen kelimeyle birlikte bir anlığına titriyor, sanki bir kalp atışı gibiydi.

Son bir kez, tüm gücüyle kalemi kağıda bastırdı: “Kapı açılmıyordu.” Cümle, sayfanın üzerinde adeta bir yara izi gibi belirginleşti, fakat o da diğerleri gibi yavaşça soldu. Sanki bu an, varoluşun kendisi tarafından siliniyordu. Her silinen cümle, o ana ait bir parçayı koparıyordu.

Kalemi bıraktı. Defteri kapattı. Defterin kapağı kapandığında, odanın ışığı tekrar zayıflamaya başladı. Yavaşça, ampulün titreşimi arttı. Karanlık, odanın kenarlarından sızmaya başladı. O, odada yürümeye devam etti. Rafları, duvar köşelerini, sandalyelerin biçimsiz gölgelerini keşfediyordu. Her adımda ışık biraz daha azalıyordu. Loşluk yerini bir hiçliğe, bir silinmeye bırakıyordu. Ve en sonunda, odanın tamamı zifiri karanlığa gömüldü. Artık ne bir ışık, ne bir defter, ne de bir zaman vardı. Sadece tozun kokusu ve o defterdeki boş sayfaların bıraktığı o garip, tuhaf sessizlik vardı. Sanki geçmiş, anılarını silip almıştı. Karanlıkta, bir adım daha attı.